8 Mart 2012 Perşembe

EĞİTİME SIZAN ZEHİR

Cansu AKKAŞ tarafından dergimize gönderilmiş bir makaleyi sizlerle paylaşmak istedik. Cansu'ya bu güzel makalesi için teşekkür ediyoruz.
İzmir İnternet Dergisi Yayın Ekibi


Akşam eve gelip, yemeği yedikten sonra elime dizüstü bilgisayarı alıp açtığım an babam dizüstünü kapatıp daha yararlı işler yapmam için beni uyarır. Kendisine her zaman kızarım ve savunmam genelde; “Yarım saat takılıp, bırakacağım zaten!” olur. Fakat babam da ben de o takılmanın yarım saat ile kalmayacağını gece yarısına kadar süreceğini ve bazen geçeceğini bile biliriz. Kötü olan ise gece yarısı olup bilgisayar kapandığında işe yarar bir şey yapmamış ve ders çalışmak, kitap okumak gibi yapmam gereken işleri ihmal etmiş olmamdır...


Ben de dâhil ergenlik çağında olan öğrenciler bilgisayarda çoğunlukla faydalı işler yapmaktan uzağız. Ancak yaptığımız şeylerin faydalı olduğunu zannederiz. Bilgisayar kullanımında farkındalığımız olsa bile bilgisayarı bırakamayız. Bırakmamamızın sebebi ise bütün benliğimizi saran bağımlılık duygusudur. Avrupa Birliği'nin yayınladığı bir rapor da İnternet bağımlılığı kavramını destekliyor. AB araştırmasında, günde 4 saatten fazla sanal âlemde sörf yapan kişilerde tıpkı kumar bağımlılarında olduğu gibi, beyinde insanın kendisini iyi hissetmesini sağlayan adrenalin benzeri bir kimyasal olan dopamin birikmesi meydana geldiği tespit edilmişti.

Çok uzağa değil sadece büyüklerimizin okul yaşamına gidecek olursak, o yıllarda kablosuz internetin, tabletlerin, minik diz üstü bilgisayarların hatta her türlü özelliği bulunan telefonların yaygın olmadığını görürüz. Yani çoğu teknolojiden uzak kalan annelerimiz ve babalarımız eğitim konusunda başarısız mıydı? Hayır, aksine daha verimli bir eğitim görüyorlardı. Böyle olduğunu sıkça değişen eğitim sisteminden, her gün bir yenisi açılan dershanelerden ve dershaneye başlama döneminin ilkokul dörde beşe kadar düşmesinden anlayabiliriz. Ve de dershanelerde son yıllarda uygulanan akıllı tahtalar ile ders, televizyondan naklen ders görme, telefona soru indirip telefondan soru çözme ve dershanenin internet sitesinden dersleri takip etme gibi teknolojik araçlar ile uygulanan birçok sisteme rağmen eğitimde başarıyı yakalayabilmiş değiliz. Geçmişteki ders kitabını okuma, sınıfta anlatma, özet çıkarma ve birbirini dinleme gibi uygulamalar yerini anlaşılmadan yapılıp sınıfa getirilen slâytlara, dümdüz okunan ancak aklımızda kalmayan konulara bıraktı. Günümüzde insanlar birbirlerinden uzaklaşmış, aynı evin içinde anne ayrı, baba ayrı, çocuk da ayrı bir bilgisayarda birbirleri ile konuşmadan vakit geçirir olmuştur. İlkokul üçe, dörde giden çocukların sosyal paylaşım sitelerinde hesapları olmasının, çevrimiçi oyun oynamasının, bilgisayarı, telefonu kullanmasını yetişkinlerden daha iyi bilmesinin doğal değil olağandışı, tuhaf bir şey olduğunu anlamamız gerekir. Çünkü o çocuğun, arkadaşları ile mahalle aralarında oynayarak iletişimini geliştirmesi, doğayı tanıyarak kendisine ve çevresine saygı duyması ve mis gibi kitap kokan sayfalarda kendini ifade etmeyi öğrenmesi gerekir. Ama tercih çoğunlukla teknolojik olandan yana kullanılır. Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bulunan Özel Bilkent İlköğretim Okulu ve Çankaya İlköğretim Okulu'nda eğitim gören beşinci sınıf öğrencileri üzerinde 2005 yılında yapılan araştırma da bu tercihin yaygın olduğunu kanıtlar. Bu okullardaki 222 öğrenciye uygulanan anket sonucunda, öğrencilerin boş zamanlarında kitap okumayı, bilgisayar kullanma ve televizyon izleme etkinliğinden daha sonra tercih ettiği bilgisayar kullanma süresi ve televizyon izleme süresi ile kitap okuma sıklığı arasında ters orantılı bir ilişkinin olduğu çıkmıştır.

Hâl böyle olunca gelişen teknoloji eğitime büyük katkı sağlıyor fikri kabul edilemez. Tabiri caizse “bir tık” ile dünya elimizin altındadır ve aradığımız her türlü bilgiyi saniyeler içinde bulabiliriz. Ne var ki bilginin farklı farklı olması, kaynağının çok olması o bilginin güvenilirliğini hızla zedeler. Öğrenci o bilgiyi araştırmak için çaba sarf etmez ve okumadan çıktısını alıp ödev diye öğretmenine götürür. O öğrenci aslında ne araştırdığını kendi de bilmez. Bu tür ödevlerin kabul görmesi ile de kütüphane kullanımı ciddi bir şekilde azalmakta ve ansiklopedilerin güvenilir bilgileri kullanılmamak üzere en üst raflara kaldırılmaktadır. Böyle olunca bilgi de eğitim de yanlış olur. Araştırma yapmaya alışmamış, yazı yazamayan bir öğrencinin gireceği sınavlardaki test sorularını çözmesi, çözse bile yaptığı işinde girişimci, özgüvenli olması beklenemez. Böylece eğitimde başarısızlık ortaya çıkar. Talim Terbiye Kurulu” başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ‘da “Dijital Çağda Eğitimde Fırsatlar ve Sorumluluklarımız” başlıklı bilgi şöleninde bu konuya değinmiş; “Kocaeli Belediyesi’nin üç yıl içinde 6. sınıf öğrencileri için başlattığı ve bugüne kadar 80.000 öğrenciye dağıtılan bilgisayarların; 6. sınıf öğrencilerinde başarının düşmesine yol açtığını” belirtmiştir. Ziya Selçuk devamında "Yapılan araştırmalara göre bir öğrencinin okul başarısına, yani öğrenmesine teknolojinin etkisinin % 1 (yüzde bir) olduğunu belirterek, iyi öğretmenlerin eğittiği çocukların başarısının % 80’e (yüzde seksen) çıktığını” da belirtir. Ve son olarak da özellikle gelişmiş ülkelerde teknolojiye yatırım yapılırken insana yapılan yatırımlarla bir denge kurulduğunu, 1 dolar teknolojiye yatırılırken 1 dolar da öğretmene yatırıldığını söyler.

Öğrencilerin geleceğini etkileyen teknolojiyi hastalıklı bir virüs gibi yayan sadece genç kesim değildir. Ne yazık ki öğrencilerin sigara, alkol gibi teknoloji bağımlısı olmasına biraz da veliler ve öğretmenler de ön ayak olur. İlkokula giden bir çocuğa karne hediyesi olarak küçük bilgisayarlar, niteliği çok olan telefonlar almak, orada oyun oynamanın ona cazip ve güzel olduğunu hissettirmek onları teknolojiye doğru iter. Öğretmenlerimiz internetten araştırılması gereken ödevler verip, gençleri internetin yararlı, kolay ve hızlı bir kaynak olduğunu düşündürerek onları aslında yanlış bir yola sokar. Tabiî ki eğitimde teknoloji gereklidir. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırır, bilgi dağıtmak ve bilgi edinmek konusunda yarar sağlar. Lakin olay abartılmamalı ve bilginin güvenirliliği önemsenmelidir. Öğrenciler olarak bizlerin yaptığı şey ise o bilgiyi yazıcıdan çıkartıp, öğretmenin önüne koymaktır. Ebeveynler, bilgisayar/internet kullanımına çocukları için yeni eğitim fırsatları sunan heyecan verici bir dünya olduklarını düşündükleri için ilk başta sıcak bakmışlardır. Ancak çoğu ebeveyn, çocuklarının bilgisayarı ödevleri veya araştırma için kullanmadığını, bunun yerine, çocuklarının arkadaşlarıyla anlık ileti gönderip alarak, çevrimiçi oyunlar oynayarak veya sohbet odalarında yabancılarla konuşarak saatler geçirmeye başladığını fark etmişlerdir. Özellikle okul çağındaki gençlerde oldukça sık görülen, bilgisayar/internet kullanımının gençlerin psikolojik ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek hem akademik hem de kişisel gelişimlerinde negatif sonuçlara neden olduğu görülmüştür. Durum böyle olunca da öğrencinin okul başarısı düşer. Teknoloji eğitime yararlı değil zararlı hale gelir. Eğitim ile teknoloji arasındaki ilişkiyi Carnegie Komisyonunun bu konuyla ilgili vardığı sonuçla da anlayabiliriz: “Teknoloji öğretimde yardımcı bir rol üstlenmelidir, öğretimin amacı haline getirilmemelidir. Teknoloji sadece var olduğu için kullanılmaya çalışılmamalı ya da teknoloji kullanılmadığında çağ dışı kalınacakmış gibi bir korkuya kapılmamalıdır. Bizler, gelişmiş teknoloji kullanımının öğretimde doyum ve başarıya ulaşabilmek için tek başına yeterli olduğuna inanmıyoruz. Birçok ders için dönemde birkaç saatlik teknoloji desteği yeterli olmaktadır. Bazı dersler için teknoloji, dönemin yarısından çoğunda kullanılabilir; ama bütün bir dönemde böylesine bir teknoloji desteğine ihtiyaç duyulabileceği ders sayısı yok denebilecek kadar azdır.” (Carnegie Commission On Higher Education, 1972, s.11).

Son olarak, hatayı sadece çocuklarda, öğrencilerde aramamalıyız. Aile olarak teknolojiyi gerektiği gibi kullanmasını çocuğa öğretmeliyiz. Teknolojinin çekici, eğlenceli ve yararlı yanlarının yanı sıra sağlığa, eğitime vb. alalara olan zararlarını da göstermeli ve bu konuda çocuklarımızı bilinçlendirmeliyiz. Öğretmen olarak ödevleri “Çıktı al, getir.” şeklinde değil, öğrencinin o konuyu gerçekten anlamasını sağlayacak şekilde vermeliyiz. Belki şu anda tehlikenin farkında değiliz ama teknoloji ilerlediği her adımda eğitime biraz daha zarar vermektedir. Gençlerin ise gözleri boyanmış ve farkında olmadan çoğu bağımlı olmuştur.

KAYNAKÇA
1. http://www.muhsinyazici.com/egitim/index.php/makaleler-menu/muhsin-yazici-makaleleri/15436-bilgisayarl-destekli-eitim-baar-ve-kalite.html
2. http://www.habergo.com/kose-yazisi/100/ogrencinin-basarisinda-teknolojik-etkiler.html
3. http://www.egitim.aku.edu.tr/ozden1.htm

Cansu AKKAŞ
İzmir Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi

3 yorum:

  1. yavrum evladım senin beynini kim yıkadı yada birileri senin adına zorlamı yazdı bu metinleri. :)
    Sevgili genç arkadaşım yazınızda ki mantıkla öğrenci ödevini kütüphaneden araştırsa ama orada bulunan rastgele bir kitaptan fotokopi çekip verse fotokopi makinelerinimi kaldıracağız?
    Bir öğrenci zümresi kütüphanede ödev arama üzerine eğitim almadan oradan rastgele bir kitaptan 30 sayfa birşeyi ödev diye verse bu seferde kapatılsın bu kütüphaneler diye mi yazacaksınız?
    TEknolojinin yada herhangi bir nesnenin etkin kullanılmaması etkin kullanılmayan o teknolojinin suçu değildir? Bu alanda eğitim vermeyen sistemin suçudur yerilmesi gerekende budur, bu sistemi oturtmak yerine illa teknoloji var diye bunu kullanmaya mecburmuyuz gibi maası olmayan bir ifade bizi ancak bağnazlığın derinliklerine çekmek için kurulmuş bir komplodur.
    Değerli taze ve ışıl ışıl beyne sahip kardeşim lütfen yanlış yönlendirmelerle zihninizi karıştırmayın.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Merak etmeyin efendim yazıyı benim yerime kimse yazmadı ve beyin yıkama gibi bir durum bir olay olmadı. Fikirler şahsıma aittir :)
    Eğer yazıyı dikkatle okursanız teknoloji kötüdür, bağnazız falan gibi bir düşüncenin desteklenmediğini görürsünüz. Zaten bunu da "Tabiî ki eğitimde teknoloji gereklidir. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırır, bilgi dağıtmak ve bilgi edinmek konusunda yarar sağlar. Lakin olay abartılmamalı ve bilginin güvenirliliği önemsenmelidir." diyerek dile getirdim.
    Ayrıca "özellikle gelişmiş ülkelerde teknolojiye yatırım yapılırken insana yapılan yatırımlarla bir denge kurulduğunu, 1 dolar teknolojiye yatırılırken 1 dolar da öğretmene yatırıldığını söyler." şeklindeki alıntıda bir yerde sistemi eleştirdiğimin göstergesidir.
    Bana "gelişen teknolojinin eğitimde kullanılması başarıyı artırması gerekirken, eğitimde neden olumsuzluklar yaşanıyor?" yerine "teknolojinin eğitime ya da genel hayata yararı" diye bir konu verilseydi, eminim onun hakkında da geniş kapsamlı bir makale yazardım.
    Yazıyı objektif yazdığımı düşünerek okursanız siz de bağnaz bir düşüncenin desteklemediğini görürsünüz fakat saatlerce internet kafelerden çıkmayıp, online oyun bağımlısı olan çocuklar, sabahlara kadar sosyal paylaşım sitelerinde takılıp günün dedikodularını takip eden, güzel profil resmim olsun herkes beğensin diye saçma sapan hastalıklı düşünceler içerisinde bulunan genç nesil biraz korkutucudur. Bunlardan farklı olanlar yok mu tabi ki de var fakat en basitinden lisede ya da ortaokulda okuyan bir tanıdığınız facebook vb. hesabına girip ana sayfasına bakarsanız demek istediğimi görürsünüz.
    Yazının ana fikri de zaten " bu durumun ortak noktasını bulalım, bilinçlenelim" falandı.
    Teşekkür ederim fikirleriniz için :)
    Cansu AKKAŞ

    25 Mart 2012 23:17

    YanıtlaSil